DOLAR 32,4134 % 0.17
EURO 35,0097 % -0.26
STERLIN 41,1891 % 0.4
FRANG 35,9350 % 0.18
ALTIN 2.324,34 % 0,17
BITCOIN 2.295.388 1.624

“Villa(!)”

Yayınlanma Tarihi : Google News
“Villa(!)”

Aydın Deliktaş’ın “Villa(!)” isimli köşe yazısı;

“Villa(!)”

Doğduğum ve bebekliğimin geçtiği ev iki katlı ahşap ve bahçeli bir evmiş. Sonradan gittim gördüm. İki kanatlı kapıdan girilen bahçesinde büyük bir armut ağacı, köşede çeşme ve kömürlük, diğer tarafta küçücük bir kümes vardı. Alt kata hemen dış kapının karşısından girilirken, üst kata ise evin sol yanına yapılmış ahşap merdivenlerden çıkılıyordu. Muhtemelen evin sahibi iki katı ayırıp ayrı ayrı kiraya vermişti.

Çocukluğumun geçtiği ev ise betonarme iki katlı bir evdi. Bahçe girişinin sağında yarı bilek kalınlığında kaynak suyu akardı. Babam oraya zeminle aynı seviyede mini havuzu andıran bir kürne yapmıştı. Bahçenin solunda ağaca dönmüş bir gül vardı ve her bahar bahçeyi gül kokusu kaplardı. İki elma ağacının biri yumruk büyüklüğünde, diğeri cevizden biraz büyük yeşil elma verirdi. Bahçemizde odunluk, kömürlük ve bir de küçük tavuk kümesi mevcuttu.

Evin verandasına birkaç basamakla çıkılırdı. Âdet üzere sonradan o verandanın etrafı çevrilip kapatılmıştı. Giriş holünün sağında, lavabonun üzerindeki penceresi bahçeye bakan mutfak, solunda oturma odası, ileride sağda banyo-tuvalet, hemen karşısında da üst kata çıkılan merdiveni vardı. O merdivenin altı kiler olarak kullanırdı. İkinci katta iki oda ve iki odanın ortak kullandığı bir balkonu mevcuttu.

Karşımızda amcamların evi vardı. Onlarınki tek katlı ama çok odalıydı. Bahçesi arkadaydı ve elma, vişne ağaçları mevcuttu. Onların yanındaki Hacı abilerin evi yine ahşap ama iki katlıydı. Alt katında bir oda, mutfak, banyo, tuvalet, üst katında yatak odaları bulunurdu. Üst kata evin içinden ahşap merdivenle çıkılırdı. Hatırı sayılır büyüklükte bahçesi ve o bahçenin içinde büyük bölümü sokağa taşan devasa bir vişne ağacı vardı. O ağaç meyve verdiğinde vişneleri yemekten çok seyretmek insana büyük zevk verirdi. Bahçedeki odunluk-kömürlük ve kiler olarak kullanılan müştemilat bile neredeyse bahçede küçük bir ev daha varmış havası estirirdi.

Mahallemizde hiç bahçesi olmayan tek ev Hacı abilerin yanındaki küçük evdi. Ki, o da iki katlıydı ve içeriden merdivenle üst kata çıkılırdı. Küçük dediğim evde evlerinin reisi vefat etmiş üç kişilik bir aile yaşardı. Muhtemelen evi inşa edenler kalabalık bir aile hayal ederek bahçe için ayrılan arsayı da eve katıp kullanmışlardı.

Sokağa bir baştan girdiğinizde öbür başa kadar meyve ağaçlarının envaı çeşidi görmek mümkündü. Yeşil elma, kırmızı elma, armut, vişne ve ille de erik ağaçları sokaklara taşan dallarıyla gözünüzü yeşilin her tonuyla buluştururdu. Pencere önlerine dizilmiş saksı çiçekleri, bir ressamın fırçasından çıkmış tuval gibi rengarenkti.

Bizim bir üst sokağımız bilinen adıyla Çavuşbaşıydı.  Orada da daha çok tek katlı ve en fazla iki katlı bahçeli evler sıra sıra diziliydi. Ağaçsız bahçe neredeyse yoktu. Meyve ağaçlarıyla birlikte bazı evlerin bahçelerinden kavak ağaçları yükselirdi.

Gün geldi dalından meyvesini yediği, oksijenini ciğerlerine çektiği, bahçesinde mangalını yaktığı, çayını içip kışlık turşusunu yaptığı o bahçeli evlerin sahipleri, apartman dairelerini keşfetti. Hele hele bir de evini verip karşılığında “İki daire” sözü alan ahali, anahtarı müteahhide teslim etmek için yarış etti. Tek başına girip çıktığı evine hiç tanımadığı 5-6 apartman komşusu ile girip çıkmaya başlayınca da aklı başına geldi. Ağaçlı, çiçekli, çeşmeli bahçelere sığmayan aileler, iki metrekarelik beton balkonda aradığı huzuru bulamadı.

O mahallelerin hepsi bugün apartman dediğimiz ağaçsız beton yığınlarıyla dolu. Mahalleler yok olunca, mahalle kültürü de yıkılan evlerin enkazları ile birlikte kamyonlara yüklenip gitti.

Şimdi insanlar, şehrin gürültüsünden, kirli havasından ve yaşamaya mecbur olduğu apartman ucubelerinden kurtulmak için şehir dışına kaçma peşinde. Bizim o yıllarda “Evimiz” dediğimiz yapıların günün inşaat teknolojisine uygun yapılmış olanlarına “Villa” adını koyup astronomik fiyatlarla alabilmek için çaba sarf etmekte.

Bir nesil, müteahhitten bir daire fazla alma pahasına o güzelim dokuyu mahvetti. Şimdi başka bir nesil o iki daire parasından daha fazlasına müteahhitten bir villa(!) alabilme hayalinde…

Hâlimiz, Aziz Nesin´in köyün ağası ile köyün çobanını konu aldığı ibretlik hikayesi gibi…

“Biz bu b.ku niye yedik?”


YORUM YAP

Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.