


Berat Demirci’nin "Mendilin Kısa Tarihi" isimli köşe yazısı;
Mendilin Kısa Tarihi
Uzakdoğu, özellikle Ortadoğu denilen yerlerin, bugünün dünyasında problemler coğrafyası olarak anılmasına alıştık… Şöyle bir beş yüz sene gerilere gidersek, Avrupalılar medeniyet inceliklerinin varlığından bile haberdar değildirler. Tarih iskeletinin baş kısmına yerleştirdikleri Greklerin arkaları Avrupa’ya dönüktür, konuşlandıkları yer Akdeniz ve Ortadoğu’dur. Gövde, Roma… Roma’nın da sırtı batıya dönük, teşkilatı Mısır ve İran mahreçli, felsefesi Helenistik, hukuku eklektik…
İskeletin ayak kısmını da şimdiki Avrupa oluşturur… Bu iskeleti etle kanla doldurduğunuzda modern uygarlığın animasyonunu elde etmiş olursunuz. Endüstri Devrimi’ni gerçekleştirmeseydi; modern ile eş anlamlı olarak kullanılan Batı, bilmem kaçıncı Haçlı Savaşı, ya da Uzakdoğu seferi peşinde olurdu. Ayağın baş ve gövde yerine yerleştirilişi yapaydır; modern medeniyet, gerçekte medenî inceliklerin tekniğe yenilişinin zaferidir.
Doğuda tutunamayan Roma’nın Avrupalı uyarlaması serapa medeniyetsiz kalmıştır. Banyo tuvalet, peşkir, sabun gibi; mendil de Batı’ya iki koldan geçmiştir. Tekmil frenk milleti doğu denizlerine açıldığında Çin’den; Haçlı Seferleri sonrasında ise Ortadoğu’dan ipeğinden ketenine mendil denilen nesne ile tanışmışlar ve Avrupa’ya taşımışlardır.
İlk zamanlar mendil, anavatanlarında da bugünkü kadar bol olmayabilir ama mutlaka estetik bir değer taşımaktadır; ipektendir, işlemelidir yahut simlidir.
Halkın büyük bölümü, mahrama ebadında sade mendili günlük hayatlarında kullanmaktadırlar. Mendil Avrupa’ya hem sanat değeri yüksek pahalı bir zevk olarak, hem de mahrama türü mendiller olarak girmiştir. Sanayi inkılâbı ve özellikle on dokuzuncu asrın başından sonra dünya pazarlarına bol miktarda mendil sürülmüştür. Batı önce mendilden ilk kârı kaldırmış, sonradan pek çok ülke kendi mendilini üretmeye başlamıştır.
Bugün pek çok beyefendi hâlâ mendil kullanmakta ve önem vermektedir. Belki ev ortamında mendile ihtiyaç hissedilmeyebilir ama yolculukta, bir davete gittiğinizde cebinizde mendili koyun, cebinize ve çantanıza.
Öyle an olur ki kâğıt mendil, peçete derde derman olmayabilir. Mendil “efendi”lerin süsü, efendiliğin alametidir. Bir de kravatla uyumlu, ceketlerin âtıl sol dış cebine dürüle büküle sokuşturulan mendiller vardır, bana daima züppelik farikası gibi görünmektedir; çoğu naylondur ve sadece aksesuardır.
Bir de kâğıt mendil vardır…
Bir defa o mendiller kâğıt değil, selüloz; kullanımda yanlışlık var! Kâğıt, hâlâ asil bir varlıktır; asaleti, kalem gibi başı yeminli bir âlet kullanılarak, harf gibi muhterem işaretler vasıtasıyla sözün üzerine kaydolunabilmesindendir. Selülozdan yapılan mendil, peşkir, peçete işlevine sahip mamullerin hiçbirinin kâğıt hükmünde olduğunu düşünmüyorum.
Lüzumu halinde, temizlik işlerinde kullanılmasına itiraz da etmiyorum. Ama bu ne israf.El insaf; selülozun aslı ağaçtır, bu hızınıza ormanlar dayanamaz bilesiniz. Şimdi anızdan da mendil yapılıyormuş, ineklere saman da kalmazsa şaşmam. Elli sayfalık gazete çıkarıyorsunuz yetmiyor; günde bir paket mendil, her helâ çıkışında ıslak mendil, her burun aktığında fııırt at sepete; ötekileri saymıyorum.
Gözyaşı ile mendil bağını demesem olmaz ama…
Ne uğruna olursa olsun aziz,
Aşk uğrunaysa daha aziz gözyaşına…
Yanaklardan aşağı inme fırsatı vermeden,
Bastıra bastıra emdirip;
Genze doğru akan bakiyeleri de burun yoluyla geri püskürterek…
İstiap haddi dolmuş kâğıt mendili…
Önünüze çıkan ilk çöp tenekesine atmanız…
Bana girân geliyor, ulan! Girân geliyor bana!
Büyük Sivas Haber - Sivas
Büyük Sivas Haber – Sivas Haberler