DOLAR 34,0346 % 0
EURO 37,8797 % -0.02
STERLIN 45,0740 % 0.1
FRANG 40,2854 % 0.14
ALTIN 2.819,71 % -0,19
BITCOIN 58.230,00 -0.374

Nesrin Öztürk Salgar “Ortaçağda Çocuk Olmanın İlk Başarısı Hayatta Kalabilmek”

Yayınlanma Tarihi : Google News
Nesrin Öztürk Salgar “Ortaçağda Çocuk Olmanın İlk Başarısı Hayatta Kalabilmek”

Orta çağda durum tam bir kabustur. Ortaçağda çocukluk anlayışı yoktur. Bu dönemde çocukluk denilen kavramdan bihaber olunması dikkat çeker.

Nesrin Öztürk Salgar “Ortaçağda Çocuk Olmanın İlk Başarısı Hayatta Kalabilmek”

Çocuklar, bebeklikten yeni çıkmış küçük yetişkinler olarak görülür. Çünkü böyle bir algının oluşmasında dini yani kilisenin etkisi büyüktür.

Dini İnanışı Olan Bir Peygamber ve Kitabı Olan Uygarlıklar, Çocuklara ve Annelere Kutsallık Yüklemişken Neden Böyle Bir Durum Derseniz?

Cevap; otorite kaybının ve sorgulamanın önüne geçmek. İşte tam da bu yüzden ortaçağda da sorgulamayan mutlak hakimiyeti bulunan baba, çocuk üzerinde söz sahibidir. Antikçağdaki inanış burada da hakim. Çocuklar bu çağdada günahkardır ve boş bırakılırsa huzursuzluk ve mutsuzluk kaynağı olacaklardır. İyilik dahi yapsalar bunu zayıflıktan ve güçsüzlükten dolayı yaptıkları gibi bir inanış hakimdir. Kız ve erkek çocukları 13-14 yaşında evlendirilmektedir. Düşünmekten uzak hayat zorluklarıyla meşgul edilen çocuklar ….

Çeşitli eksiklik ve yoksulluktan kaynaklı doğan çocuklar ya ölüyor ya da sakat kalıyordu. İyi beslenmeyen çocuksa 4- 5 yaşına gelmeden hayatını kaybediyordu. Bu sebeple annenin çocukla sevgi ve güven bağının olmadığı vurgulanmaktadır. Nasılsa ya doğunca ya doğduktan sonra ölecek mantığıyla. Ölmeyen çocuklarda aileye yük olarak görüldüğü için zengin ve soylu bir aileye verilir ya da evlendirilirdi. Erkek çocukları için yine bir ayrıcalık var az da olsa erkek çocukları asker olmayı seçebilir ya da zanaatkârların yanında meslek öğrenebilirdi. Ufakta olsa bir seçim hakları var gibi duruyor.

Yeni doğan bebeğin annesinin sütü olsa dahi süt anneye verilmesi olağan bir durumdu. Çünkü anne ile çocuk arasında hem duygusal hem fiziksel bağ ve temas olmamalıydı. Bir Aristokratın kendi çocuğuna bakması küçük düşürücü bir durumdu. Zengin ve soylu kadına çocuk bakmak yakışmamaktaydı. Buradan anlaşılan şu ki; çocuk bakımı basit ve olumsuz bir anlam taşımaktaydı.
Orta çağda dini ritüeller ve algıla,r çocukluk anlayışını belirliyordu. Bu dönemde de günah anlayışı hakim. Günahkar olan çocuğun cezalandırılması şart. Hatta çocuk fiziksel şiddete maruz kalıp dövülerek bezen de öldürülerek terbiye edilmekteydi.

Ne gariptir ki bebeğin kötü ruhla doğduğuna inanan düşünürlerde var . Bebek kötü ruhla doğar. Annenin karnından çıkan bebeğin aç olmasının biyolojik olduğunu algılanmayıp bebek, sapıklık ve saldırganlıkla suçlanmıştır. Bu durumun sebebi bebeğin annenin memesini emme durumu …

Bazı düşünürlerde şöyle diyor; bu durumda çocuklar katı bir disiplin ile eğitilirse çocuklar iradelerine sahip çıkabilir .

O döneme ait incelenen minyatür ve heykellerde çocuklar gerek kıyafetleri gerekse vücut yapıları ile tam bir yetişkin olarak görülmektedir.

Orta çağda 5- 6 yaşındaki çocuk yetişkin sayılıyordu. Bu yaşta çocuk hem ekonomik hem de fiziksel olarak aileyle bağlarını koparmalıydı. Kız çocukları, evde anneye yardım edebilir ya da köle olarak verilebilirdi. Erkek çocuğu ise babanın ev geçindirme sorumluluğunu paylaşmalıydı.

Çocuk yetişkin gibi giyinir, onlar gibi oturur, aynı yerde yemek yer, yetişkin oyunları oynardı. En çirkini ise; süt çağını geçen çocuk bira içebilir ve bugünün mahrem ve ayıp kavramları olmadığı için aileler kendi cinsel hayatlarına çocukları da eşlik ettirirdi.

Çocuk masumiyeti, saflığı, hassasiyeti yok sayılmıştı. Kız çocukları aileye külfet olarak görülmekte sanki yediği içtiği haram mantığı vardı ama erkek yine soyun devamı ve ailenin malına sahip çıkandı.-

Emzirilmeyen bebekler ve aile ne yerse onu yiyen çocuklar olduğundan bebek ölümleri çok fazla sayıda yaşanmaktadır. Anneler işlerini rahat yapsın diye bebek kundaklanıyor ve çiviye, duvara asılıyor, saatlerce orada asılı kalan bebek anne eve gelene kadar ağlamaktan helak oluyor. Bebeğin durumunu düşünmek bile çok acı. Saatlerce altı açılmayan bebeğin kendi pisliğinden mikrop kapıp hayatını kaybetmesi de cabası…

Cahillikle ve bencillikle dolu karanlık olan orta çağdan bugüne süre gelen sanki bazı şeyler var gibi mesela çocuğun gözüne sürme çekmek, sürmeli olsun diye. Çocuğu tuza basmak kokmasın diye…
Bebekler ve çocuklar için kabus olan bu dönemin özelliklerini aktardım. Bu bilgiler ve araştırmalar için Derya İşlek Dönmez’e tekrar teşekkür ederim.

Büyük Sivas Haber

YORUM YAP