

Kendi sınırlarıma tırmanmak için... Türkiye'nin çatısı, Büyük Ağrı(5137m) dağındayız.
Kendi sınırlarıma tırmanmak için ağrı dağındayız
Her zaman rutin olan yüksekliklere yani 3bin-4bin metre rakımlı dağlara tırmanır ve kendimizi geliştiririz. Ancak insanın kendi sınırlarını zorlaması ve kendini tanıması 5bin ve üzeri bir dağa tırmanmak ile mümkün oluyor. Daha yüksek irtifaya kapı açmak anlamına da geliyor.
İnsan vücudunun ve bünyesinin, aklimatizasyon dediğimiz, rakıma alışma kabiliyetinin sınırlarını bilmek, uzun mesafe tırmanışı ile dayanıklılığımızın sınırlarını öğrenmek ve bu sınırları geliştirmek için bende ülkemizin en yüksek zirvesi olan Büyük Ağrı Dağı'na tırmanmak için planlarımı yaparak yola çıktım.
Tabi ki 5bin üzeri bir dağa çıkmadan önce daha düşük rakımlı iki dağ olan Marsis (3391m) ve Kemerli Kaçkar (3562m) dağlarına tırmanarak aklimatizasyonumu ve dayanıklılığımı geliştirdim. Bir kademe ilerisi olan Verçenik (3711m) Dağı zirvesi tırmanışını işlerim dolayısıyla atlamak zorunda kaldım.
Ağrı dağı tırmanışını Güney Rotasından yapacaktım. Bu rota üzerinde 2200m, 3200m ve 4200m istasyonları vardı. Bu kamplarda birer gün kalınarak hem dinlenme hemde aklimatize olmaya çalışılıyordu. Rutin prosedüre uyan herkesin zirve yaptığı bir planlamaydı. Rehber alarak, katırlarla eşyalarını taşıtarak, yiyecek içecek gibi tüm lojistiklerin tur şirketleri tarafından karşılandığı ve kamp istasyonlarında mutfakların bile olduğu bir yolculuktu.
Benim amacım kendi limitlerimi öğrenmek olduğu ve backgrounduma güvendiğim için. 2200m kampından yola çıkıp akşama 4200m kampına direk tırmanmak ve aynı gece zirveye taarruz etmekti. Bunada hazır hissediyordum kendimi. Zaten amacıma ulaşamazsam geri dönmeyi bildiğimiz her zaman aşikardı. Özellikle 4200m kampından sonra tamamen solo tırmanacaktım. Destek olarak sadece at kiraladım. Çünkü 4200m kampında su olmasına rağmen buraya ulaşmak için bile en az 5lt su tüketecektim. Yaz ve kışı bir günde yaşayacağım için kalabalık bir liste malzeme almam gerekecekti.
15 Ağustos 2020 tarihinde 1600m rakımlı Doğubayazıt ilçesine varmış ve dağın saatlik hava durumunu takibe almıştık. Önümüzdeki iki gün yağış ve fırtına vardı. 3200m kampına gidip yağmurlu bir kampta aklimatize olalım mı diye düşündüm. Ancak yağmurlu ve soğuk havanın enerjimizi tüketmesini göze almadım. Otelde dinlenmeyi ve Doğubayazıt'ı tanımayı tercih ettim. İki gün sonra hava durumu birbirini tutmaması durumu olunca ve sis 2200m'ye kadar inince hareket etmem gerektiğini, sis bile olsa 4200m kampına çıkıp zirvenin açıldığı anda tırmanışa geçmem gerektiği stratejisini belirledim. Sisin bizimle yukarılara çekileceği öngörüsüde meteorolojik raporlarla çakışıyordu.
17 Ağustos 2020 saat 10:00 sularında 2200m istasyonundan tırmanışa başladık. Rota sorunlu değildi. Sürekli dağa çıkan ve dağdan inen, yerli ve yabancı dağcılarla karşılaşıyorduk. Bunca insan trafiği patika oluşturmuştu. Kendi kendime at pisliklerini takip etsen yeter diyerek güldüm. Bu arada siste biz tırmandıkça yukarılara doğru çekiliyordu. Üstelik hava kapalı olduğu için güneşin yakıcı sıcaklığını hiç görmüyorduk. Motivasyonum çok iyiydi.
3.5 saat sonra 3200m kampına vardık. Burada 30dk kadar ihtiyaç, yemek ve dinlenme molası verdik. Sonra yolumuza koyulduk. Akşam 18 sularında 4200m kampına gelmiştik. Rakımın etkilerini hissetmedim ancak yaklaşık 8 saatlik bir tırmanış sonrası yorulmuştum. Yorgunluk ve rakım iştahsızlık yapıyordu. Getirdiğimiz gıdalara elimizi sürmek gelmiyordu. Bu durumda karışık kuruyemişimizi, gerek kan şekerimiz düzenlensin gerek kalorili gıdalar olduğundan enerji versin diye ilaç niyetine yedik. Sıvı takviyesi için bol bol sıcak içeçek içtik. Türk kahvesi ise harika bir enerji patlaması sağlıyordu.
Gece 01.30'da hazırlıklarımı tamamlayıp yola koyuldum. Gece yorgunluktan 1.5 saat uyuyabilmiştim.. Uyku beslenme kadar önemliydi. Herşey yolunda diğer grupların ön kısımlarında tırmanışa devam ederken 4500m civarında baş ağrısı başladı. Hızlı gittiğimi anladım ve mola verdim. Mola sonrası adımlarımı sayarak tırmanmaya devam ettim.
Bu arada en çok korktuğum konu teknik malzememin yetersizliği idi. Yıllardır dağcılık sporunu yapmama rağmen bütün dağcılar gibi bende kendi imkanlarımla malzemelerimi temin etmeye ve aynı zamanda dağlara gitme masrafını karşılamam gerektiği gerçeğiyle hep yüzleştim. Mevsimlik bir eldiven, mevsimlik bir üst katman kaban, mevsimlik bir ayakkabı ile Büyük Ağrı Dağı'na tırmanmak en büyük handikabımdı. Ama yapacak birşey yoktu. 4600m rakımda soğuğu iyice hissetmeye başladım. Etrafımdaki kayaların yüzeyi buz kristalleriyle kaplanmıştı. Parkur zaten karla kaplanmıştı bile. Rakımla beraber gelen rüzgar, hissedilen ısıyı iyice düşürmüştü. Üzerimdeki kabanın yüzeyinde buz kristalleri sıradan olmuştu. Soğuktan el ve ayak parmaklarımı korumak için kan dolaşımımı sağlamak için bol bol uzuvlarımı hareket ettirdim. Ancak sırtımdaki soğukluğun iç organlarımı etkilemesi beni çok zorluyordu.
4800m rakıma ulaştığımda tırmanışın zor kısmının bittiğini tüm dağcılar bilir. Kayalıkların ve dik tırmanışların sonuna geldiniz demektir. Kalan 337m ise düşük eğiklikte bir kar yürüyüşüdür. İşte bu noktaya kadar zor bir tırmanışı bitirip, denizi geçip kıyafetlerimin ve malzemelerimin eksikliği yüzünden derede boğulmuştum. Geri dönme kararı almak zorundaydım. Yola devam etsem geri dönme şansım olmayabilirdi.
Dağcı, geri dönmesini bilen kişiydi. Dağ burda duruyordu yine gelirdim. Ama bu kadar kolay olmamalıydı. 120 saate sığan tırmanışı 30 saate indirecektim. Son 30 saatimin 22 saatini tırmanışta geçirecek kadar dayanıklılığımı görmüştüm. 1600m rakımdan 4800m rakıma çıkmak gibi 3200m'lik bir rakımı birgünde tırmanmıştım. 30 saatte 30km yol katedmiştim. Bu şartlarda yapılan zirve çok anlamlı olurdu. Geri döndüğüm konu bu kadar basit olmamalıydı.
Milyonlarca lirayı spor tesisi yaparak, bir şampiyon çıkaramayan devlet büyüklerimiz nedenlerini umarım birgün bulurlar. Bildiğimiz tüm başarı hikayelerinin arkasında neden yalnızlık, sahipsizlik olsun ki.
Hiçbir köşe yazımda bu kadar sitemkar olmadım. Bu da ilk ve son olsun. Geçenlerde bir dost bana "Everest hayalin var mı?" diye sordu. Ben de ona "Benim hayalim olmaz planlarım olur" diye cevap verdim.
Büyük Ağrı Dağı tırmanışım. 4200m kampına iniş, dinlenme sonrası kampı toplayarak kamp yükünün ata verilmesi ve diğer dağcılarla vedalaşmanın ardından 2200m istasyonuna bitkin ama başardıklarımın verdiği moralle sona erdi. Eğer zirve yapmayı hırs yapsaydım. 4200m kampında o gün dinlenir eksiklerimi arkadaşlarımdan tamamlar yine zirve yapardım. Gözüm toktu illa zirve olsunlara.
Bir parantezde iki güzel insan için açacağım.
Birincisi Eylem... Kim mi? dersiniz. Beni misafir eden ve 4200m kampına kadar bana yol arkadaşlığı yapan sevgili dostum Ergin'in Lenfoma hastası kızı... Seni çok seviyoruz Eylem. Görüyorsun ya, mücadele hayatın her alanında ve her yaşta var. Sende mücadelene devam et ve Sivaslı amcanın senle tanışmaya geleceğini günü bekle güzel kızım.
İkinci kişi mi? Hani görmesenizde seversiniz. Görmesenizde desteğini hissedersiniz. Sevgisinden beslenirsiniz. Hep yanınızda yürüyordur sanki. Attığınız her adımda size rehberlik ediyordur. İşte o... İyi ki varlar. Onları unutmaya ömrümüz yeter mi ki?
Büyük Sivas Haber
Büyük Sivas Haber – Sivas Haberler





