

Berat Demirci’nin "Mal-Müşteri-Mal" Pazarında Özgürlük Mübadelesi" isimli köşe yazısı;
"Mal-Müşteri-Mal" Pazarında Özgürlük Mübadelesi"
Cinsel özgürlük talebi ve benzerleri; farklı özgürlük taleplerinde bulunanların, farklı hayat tarzı isteyenlerin önüne “piyasa” tarafından dikilmiştir. Emeğin piyasasının kurulması, modernitenin/kapitalizmin zaferidir. Zafer; insanın zamanının/ömrünün büyük bir bölümünün sisteme mukavele karşılığı devredilmesidir. Sistem, insansızlaştırlmış yönetim makinesidir; bürokrasi, insanüstü bir rol ile bu mekanik tasarımın en üstün aracı olmuştur. İnsanın imkân sahibi bir varlık olmaktan, standartları sistem tarafından belirlenmiş bir tür/birey oluşuna, “Demokrasinin Aritmetiği” uygun düşmüştür. Bürokratik güç, belden yukarısı olmayan “insan biçimli” bir yaratıktır. Bugün özgürlük talebinde bulunanların, irili ufaklı paralel veya asimetrik yapı oluşturmaları; özgürleşme hareketi değil, içten yürüyen rekabet ve sahip olma yarışıdır. Sosyal hayattaki gerçek yerleri ne kadar ise ideoloji ve din bu yarışta o kadar yer alır. Bürokratik hakimiyetin gözünde bunlar gerçekte bir kimlik değil, “Gölge CV” unsurudurlar.
Cinsel serbestlik, çok yönlü pazarıyla beraber ele alındığında insanın metalaşmasında emekten sonra ikinci sırayı alır. Yirminci yüzyılın sonlarına varmadan hukukilik kazanmıştır. Reşit olmak ile cinselliğin arası iyice açılmıştır. Cinsellik, tabiat ile gelen en önemli “rol” kaynağı olduğu için, post modern denilen dönem ve fikirler için de merkezi rol oynamıştır. Özü itibarıyla metalaşmaya itirazı olmayan düşünceler, çeşitliliğe vurgu yapan ahlaksız bir çevre arzusundadırlar. Çıplaklar kampının da örtükler kampının da yarı çıplak, yarı örtük vs. kampların da serbestliği, özgürlük alameti görülür. Modernitenin cari geçerlilik katsayısı ve modernistlerin özgüveni daha da artmıştır, çünkü pazara inen her şey planlama-uygulama lehinedir. Bürokrasiye bağlanan ve denetleme/oynama kolaylığı kazandıran her şey, iktidar gücünü artıracaktır. Bedeni üzerinde mutlak güç sahibi olmayı kürtaj özgürlüğü ile ölçen kadının rolü, estetik ve kozmetik sanayi ile bir yerde kesişir. Beden de tıpkı tabiatın bütünü gibi hammaddedir; çıplak mülkiyet hakkına sahip olmak, sonraki işlemler için şarttır. “Bazı Şeylere Hayır!” yahut “Bir Şeyler Kahrolsun!” türünden gösteri ve kampanyalarının “özgürlük hareketi” olarak takdimi, illüzyondur. İllüzyonistin seyirciler arasından seçtiği rol arkadaşı veya asistanlar için ise “Bile bile lades!” hükmündedir. Önce kendini ortadan ikiye kesilmiş, sonra birleştirilmiş varlık gibi görmek, göstericilere rahatlatıcı gelebilir. Psiko-drama sokağa taşınmıştır.
Kendi mülkiyetine sahip olmak için, önce “beden”e dönüşmek, sonra dilediği biçimi vermek için satın almak gerekir. Konu kadın yahut feminizm değil, insanın bir tür esir pazarından kendini satın almasıdır. Bütün sloganlar, “Mal benim değil mi, dilediğim gibi kullanırım!” cümlesinde özetlenir. Bu durum, geleneksel kadın-erkek cinsellik rollerine karşı farklı bir talep değil; bireyin hem mülk oluşu hem temellük edilişini onaylayan bir tür mal-müşteri ilişkisidir. Bu pazarın akış şeması “Mal-Müşteri-Mal” biçimindedir. Bu akış, modernitenin “İnsansızlaştırılmış Gezegen”de zorunluluk alanını sürekli artırarak yenilenişini göstermektedir. “Mal benim!” talebi, cinsellik ve cinsiyet vasıtasıyla “emek piyasası”nı tamamen temize çıkaran birinci aşamadır; “Dilediğim gibi kullanırım!” ise ikinci aşamadır. “Mal benim!” talebi, geçen yüzyılın sonuna kadar sendika-patron ilişkisiyle meşrulaşmıştır. “Dilediğim gibi kullanırım!” ise en azından hukuk düzleminde “cinslerin tabiatı”yla sınırlı kalmıştır. Tabiat düşmanlığıyla başlayan sürecin, insan tabiatının değiştirilmesi, yani tabiat dışılıkla sonuçlanması; pre-modern Batı/İngiliz edebiyatının, hâkim kültür haline gelmesidir.
Ardı ardına değil, iç içe geçmiş modern-post modern olarak adlandırılan kategoriler, zamanlandırma ve milat düşme açısından kolaylık taşır. “Bütün şölenlerin, törenlerin, ayinlerin, yortuların…” dışında kalmak, bu dünyada tek özgürlük anlayışı ve o şiir benim için gerçek özgürlük manifestosudur. Bunu belirmeliyim, çünkü dönemine tanıklık etmeyi görev bilen keyifli bir çekirdek çitleticisi sayılmaktan daima korkuyorum. “Mal benim değil mi, dilediğim gibi kullanırım!” sözünün aslı, tabiat dışılığıyla şöhret bulan mahalli bir “oğlan”a aittir. Geçen yüzyılın son çeyreğinde yaşanmıştır. Kalın bir nesneyi, bedeninde deneyen oğlanı hastaneye kaldırmak zorunda kalırlar. Oğlan operasyon geçirerek kurtulur, adli polis olaya el koyar. Mahkemede hâkim, “Ulan edepsiz, şu yaptığın iş mi?” gibisinden oğlanı azarlamış… Oğlan ise “Mal benim değil mi, hâkim bey? Dinamit kor patlatırım!” cevabını vermiştir. Bugün hâkimlerin böyle bir adli vakada sanığı azarlama hakkı bile kalmamıştır. Çünkü, bireyin metalaştırılmasında “cinsel özgürlük”ten “cinsiyet seçiminde özgürlük”e geçiş, beynelmilel hukukî meşruiyet kazanmıştır.
Duruma göre her çeşit siyasi araç olarak kullanılmaya elverişli “Lut kavminin çocuklarıyız!” pankartı, yerelleştirilmiş ve bir ülkeye/bazı ülkelere mahsus hale getirilmiş, evrensel bir özgürlük(!) mesajı idi. Meselâ bu mesajın bir başka yerde bir başka amaçla konuşlandırılması pekâlâ mümkün “Firavunun çocuklarıyız!” pankartından muhteva itibariyle hiçbir farkı yoktur. Birleşmiş Milletler Örgütü´nün “Yeni benlik ve kimlik inşaları” konusunda durumdan vazife çıkarması, maişetini temin eden güçlerin geleceğe yönelik hesaplarına yönelik bir hizmet olabilir. Nitekim böyle olduğuna dair komplo teorisi olarak değerlendirilen pek çok fikir üretilmiştir. Modern uygarlık, anti-tabiat tavrıyla tabiata nasıl diz çöktürdüyse, tabiat dışı cinsiyet seçimini meşrulaştırarak insana diz çöktürme yolunda son ve sembolik değer taşıyan darbeyi gerçekleştirmiştir.
Neden cinsiyet seçiminde özgürlük talebinin sembolik bir değeri vardır? Çünkü bütün insanların doğuştan sahip olduğu bir cinsiyeti var, bundan daha etkili bir araç düşünülemez. Terör örgütleri de dahil, “tarih dışı” oluşturulmuş ve planlanmış her özgürlük talebi “cinsiyet seçiminde özgürlük”le aynı şiddetin parçalarıdır. “Canlı bomba” gibi bireylerin arasında gezinen özgürlük: Çoğunluk için “şiddetli korku” biçiminde yönetilme kolaylığı sağlarken; azınlık için “şoşartılmış umut” biçiminde ve tatmin edici yükseklikte bir muhalefet dozudur. Modernizmin inşası biçimlendirme üzerine kurulmuştur, iktidarının devamını ise “benlik inşası” ve “kimlik inşası” üzerinden sağlamaktadır. Tabiatın metalaştırılmasında teknoloji kullanılmış, insanın metalaştırılmasında ise hem benlik hem kimlik üzerinde etkili olan teknikler kullanılmaktadır. Özgürleşme talepleri de özgürleştirme vaatleri de en eleştirel görüldükleri anda dahi moderniteye eklemlenmektedir. Müelliflerin modern uygarlığın öz çocukları olmaları bunun en büyük nedenidir. Piyasa çok hızlı ve daima eleştirilerin bir adım önünde yürümektedir. Kuyruğunu kendini eleştirenlere bırakan dev kertenkele, kendisinden istenen “Göstermelik Özgürlük”leri çatal diliyle algılamakta ve içine çekmektedir. Önümüzde İkinci Cihan Harbi sonrasından başlayarak bugüne doğru uzanan devasa bir eleştiri literatürü vardır. Zaman zaman çok canlı ve parıltılı gözüken ve problem tespitinde başarılı olan günümüz düşünce dünyası, tam bir “Eylemli Atalet” durumuna işaret etmektedir. Kendine/aklına malik insan nüfusu azalırken, mülk haline dönen birey sayısı hızla artmaktadır. Güzel değil ama kolay yönetildiğimizden şüphem yoktur.
Büyük Sivas Haber – Sivas Haberler





