DOLAR 32,3767 % 0.16
EURO 35,0559 % -0.16
STERLIN 40,9829 % 0.16
FRANG 35,9249 % 0.19
ALTIN 2.325,03 % 0,20
BITCOIN 2.281.184 0.006

“Elin Niye Koynunda Kuzum”

Yayınlanma Tarihi : Google News
“Elin Niye Koynunda Kuzum”

Kirkor Değirmenciyan’ın “Elin Niye Koynunda Kuzum” isimli köşe yazısı;

“Elin Niye Koynunda Kuzum”

Babam Bedros Usta, SİVAS´ta pek çok iş yapmış “elinin emeği karşılığını” da almıştı. Bütün aile babamın eline bakıyorduk.KITLIK, AÇLIK, YOKLUKLU günlerdi.

Kurban olduğum, “karametli” anam MANUŞAK Hatun da boş durmazdı. Sabahın köründe kalkar, gün aşana değin çalışırdı.. Bütün “horanta” ellerine bakardık. “Muhannete muhtaç olmamak” için “kara karıncayı kara herkte bulmalı” derdi anam…

Şu kocamış bedenim, kocamış aklım unutmaz ki 1950´li yıllar idi.

(Hemşehri kardeşlerim der ki belki, kaç yıl önceyi nasıl hatırlarsın. Cevabım şudur ki, bende bir marifet yok Yüce TANRIM´ın verdiği kuvvetli hafızadır beni besleyen)

BEZİRCİ Mahallesindeki hanemize ULAŞ´tan babamın arkadaşları gelmiş ve GÜRÜN´de bulunan halamdan haber söylemişlerdi…. Halam illa da “ağabeyim bir yol gelsin” diye haber etmişti.

Babam da “bir yol gidip bakalım” demişti. Anam “karametli” MANUŞAK Hatun “iyi olur bir yol gidin de gelin deyiverdi.”

Babam değirmen ve duvar ustası Bedros Usta, KIZILKAVRAS köyünde bir iş görüp GÜRÜN´e gidecektik.

ULAŞ´a muhtelif vasıtalarla vardık. ULAŞ´ta babamın kirve dediği ALEVİ arkadaşı tanıdığımız birinde “at arabasını aldık”. Yaşlı adamdı zaten “at arabasını” kullanacak takadi çoktan çekilmişti. Bir doru bir kır atın çektiği araba usul usul yola düştü…

Kangal MANCILIK Köyü

MANCILIK Köyüne vasıl olduk. Babam bu köye bizim köy derdi. Nedeni de şöyle imiş. Dedem bu köydeki KİLİSEYİ kesme taşlardan yapan usta imiş.Bir kilise yeri varmış, DEDEM de onun yerine çok güzel bir kilise yapmış.

İlk defa gördüğüm bu köy çokca güzeldi. ERMENİ aileler de var diğer ailelerde vardı. Karışık bir köydü. İSA Efendimize inananlar çoktu… Babam vardı KİLİSE duvarının yanına elini sürdü gözlerinden yaşlar aktı. Ben de baktım ona.

Sonra ayarı bozuk olan değirmene gittik. Babam bir saat olmadı ki değirmene ayar verdi. Değirmenci çok sevindi. Dedi ki “hele de gidinin Bedros Ustası, ahanda şu SİVAS elinde sen gibi bir zanaatkar var mıdır acep” dedi…

Babam ustaların ustasıydı bana göre. Değirmene girdi gözlerini kapattı ve şurda arıza var dedi ve onardı. ALEVİ büyüğü 80 lik ALİ HAYDAR ağa gelip alnından öptü babamın. ZARA´nın “Meryem Ana” Köyünden gelip burada bir müddet değirmen işine yardım etmiş bir piri faniydi.

İnsanlar babamı övdükçe ben gurur duydum. Büyünce babam gibi olmaya aht eyledim.

Karanlık çökünce, “Ali Haydar Emmi” aldı sazı eline.Bir türkü söyledi ki babam dahil orda bulunan civar köyler halkı duygulandılar ki hemde nasıl.Babam dedi ki “Dede ne yanık okudun amma”…Ali Haydar Emmi “yanıklık bizde değil oğul, ahanda şu sineye nakşolan KERBELA acısında” dedi…

Deyişler devam etti. Deliktaşlı köylüler de RUHSATİ Baba dedikleri bir Türkmen dervişten sözler söylediler.TANRIM ne güzel deyişlerdi…

(Ben o gece yaşananları hafızama kayıt ettim. Eğer bugün varlıklı bir insan isem, bu zenginliğimin altında yatan, SİVAS´ın bana verdiği manevi bilgilerdir.)

Ne güzel geceydi. Her dinden her milletten insan vardı. SİVASım benim bu işte ne güzeldi. Sanki MANCILIK KÖYÜ Birleşmiş Milletlerdi… Türk,Kürt, Ermeni,Karslı, Göçmen…

GÜRÜN…

GÜRÜN´e doğru yol aldık. Azığımız da vardı uzun yollar için anam hazırlamıştı. Bizim Bezirci´ye göre GÜRÜN bağlık bostanlık. Derenin içinde sular akar.Ahalisi de çok gayretperver.Munis insanlar…Taşların içinde bağ bostan eylemişler.

GÜRÜN´de kenar bir yerde halamın bahçe içinde küçük evi vardı. Doğruca vardık. Halam koştu öptü kucakladı ikimizi. Eniştem TERZİ idi. Bir elinde bin marifet olan adamdı. Biz eve giripte az biraz nefes almaya başladık ki, “SEDA HORKUR yakınmaya ağlamaya başladı ardı arkasına”.

ENİŞTEM Malatya´ya da dükkan açmış ara sıra oraya da gitmekte imiş. Halam anlattı anlattı anlattı.Babam kurban olduğum Bedros Usta, sakince dinledi. İkindi üzeri eniştem geldi, oda anlatı anlatı anlattı.Çocuk yaşımda bildim ki, aylara varan kavgalar olmuş ve halam babamı aracı çağırtmıştı.

Babam ikisini de azarladı. Bana döndü dedi ki “Bacı benim emme, elin adamında suç yok, bacımda suç.Urum inadı var” dedi.

Biz oraya varalı birkaç gün olmuştu ki evde biraz yumuşamalar barışmalar baş verdi. Sevdiğim KELECOŞ yaptı bolca. Babam gündüzleri GÜRÜN içine gider, orda bulunan ERMENİ CEMATİ ile sohbet eder,  az buçuk iş kovalar, SİVAS´a eli dolu gitmeyi murad ederdi.

GÜRÜN kazasında o zamanlar bayağı ERMENİ cemaati vardı.GÜRÜN´de başka bir duvar ustası babama “CELİKANYURT”köyünde bir ağıl çatılacak, benim elimde iş var sen bir yol git” demiş babam sevinerek eve gelmişti.

SEDA Halam “Kirkor kalsın sen git dese de” ben durmadım babam ile at arabasıyla çıktık yola.Babam beni de her gittiği yere götürürdü,aslında eğitirdi. “Sen elimin deyneğisin” derdi. “Kişi odur ki elinde bir zanaat varsa 10 adama bedeldir.İSA Efendimiz elinin emeğini yer, alın terinden başkasına meyl etmezdi” derdi.

Eğer bugün başarılı bir İŞ ADAMI olduysam babamın beni her gittiği yere götürmesinin payı çok.

GÖL KENARINDA İstirahat

At arabası yolculuğu da güzel olur. Yavaş oluyor ama bağları bostanları görüyorsun.Bir doru, bir kır at aldı bizi götürdü yollar üzerine. Ara ara da mola verip atları dinlendiriyorduk. Babam o yolları iyi bilirdi defatle buralara gelmiş gitmişti. Bazen da sapa yollardan gidiyordu araba ile.

Bir gölün kenarına geldik atları çözdük, “örkledik” yayılmaya başladılar. Biz de halamın koyduğu “azıkları” tam yiyecekken, önünde 50 civarında koyun olan bir adam yamacımızdan geliverdi.Selam etti babama babam da ona selam etti.Koyunları yayılmaya bıraktı çöktü yanımıza… O da TANRI ne verdi ise bir bohçadan “azık” çıkardı sundu ortaya…

Birkaç çeşit yemek olunca babam “İbrahim Halil sofrası oldu bu dağ başında” dedi.Koyunları getiren agbi de gülerek” aha benim de adım İbrahim, ÇELİKANYURT´un yakınındaki köydeyim” dedi.

HAK İBRAHİM´e Kıyar mı?

Babam ile hoşlukla sohbete daldılar. Ben de birkaç koyun “kişifledim” (gözetlemek)tuttum sevdim.Ben koyunlarla eğleşirken “o agbi de bana bakıyor gülüyor babam ile de sohbet ediyordu.AYGIR GÖLÜ derler dedi o abi bu göl için. Hatta bir de destan söyledi ki o da şöyle imiş “vaktinde bir beyin atı girmiş içine o sebepten oluvermiş Aygır Gölü.”

O abi bana da sayılı sorular sordu konuşturdu..Babam o abiyle çok konuştu derken uzaktan, dört eşekle “çerçiye çıkanlar” gelip bağdaş edip çöktüler.Eşeklerin yükünü yıktılar sağolsunlar bana kabuk,dut verdiler yedim…

Fakir insanlardı bizim gibi amma bir avuç dut bizim zenginliğimiz oldu.Uzun boylusu şu ÇAĞRI sinemasındaki HAMZA ya sureti benzeyen çerçicilerin rehberi olsa gerek, namaza durdu…

Yamaç yamaca oturdular.Babama nerden geldiğini sordular babam da, SİVAS´dan geldik BEZİRCİ MAHALLESİ derler orda eğleşiriz. Değirmen ve Duvar ustasıyım. GÜRÜN´ünüzde bir bacım var onu yoklamaya geldim dedi.

Yaşlı çerçi İbrahim ağbiye de sordu; “sen kimsin necisin” dedi. Oda adım İbrahim dedi. Köyünü de deyiverdi ancak hatrımdan çıktı.Çerçiler, Babam ve İbrahim abi koyu bir sohbete girdiler. Önlerinde dut kabuk…

PEYGAMBERLERE konu geldi. İbrahim Peygamber de konuşulurken, kurban olduğum babam Bedros Usta, temiz yüzlü İbrahime dönerek; “Ateş neden yakmaz imiş?” dedi.Koyunları getiren abi de “Hak HALİL´ine kıyar mı emmi dedi? Yerden aldığı karıncayı göstererek “ahanda bunlar su taşımış Nemrut ateşine” dedi.

Babam da “İSA EFENDİMİZ de çok zulum görmüş” dedi…Babam öyle deyince İBRHAMİM abi söze girdi dedi ki babama “USTA Darende deki efendi ağa dedi ki İSA Efendimiz göğe çekildi.Hak nazarına…”

Atlar karnını doyurmuş biz toparlanmıştık. O koyunları köye götüren abi benimde başımı okşadı herkes yoluna vardı gitti…

Biz CELİKANLI YURT´a…Abi kendi köyüne doğru…Çerçiler de PINARBAŞI´na doğru…

 Vardık CELİKANYURT´a (YAZYURDU KÖYÜ)….

Büyük bir köy…Fakirlik,Kıtlık,Açlık,Perişanlık vardı…Babam iş yapılacak evi sora sora buldu.Yaşlı bir adamdı…Ağıl az kalmış bitmiş “çatması” yapılacakdı.Sağı solu derken 15 günlük uğraştı.El tutuştular şura senin bura benim “kışlık 2 kuzu 1 çebişe” anlaştılar. Bizi evin yanında bir göz odaya buyur ettiler.

Büyük TANRIM kabrine ışıklar versin yaşlı adam has bir insan evladıydı.”Askerde hudut ağzındaydım iki onbaşı idik bir ben biri de Ermeni arkadaşım” demişti.

Bu yaşlı kişiye komşu kadınlar genelde  GÜÇÇAĞ (küçük ağa) derlerdi. Ben anlamamıştım. Babama sordum güldü kurban olduğum dedi ki; “Oğlum bu eve büyük gelinler gelmiş ve evin güççüğüne de kayın anaları GÜÇÇAĞ dedirmiş” dedi. Başta komik buldum sonra bende deyiverdim GÜÇÇAĞ..

Babam ağılın kalan duvarına girişti. “Hezenler” de hazırdı babam onları da inceledi. Köye geleli üç dört gün olmuştu bir düğün kopuverdi.

Düğün dedimse çalgısız nesiz. SİVAS´ta bizim “Poşa” komşularının mehteri yok yani.

Nedenini öğrendim sorarak.Şöyle imiş o evde 40 gün önce bir cenaze çıkmış. Düğünde zaruret olmuş. Evin kadını ağlamış “ben çalgı çaldırmam deve dişi gibi başı barabarım efendim gitti” demiş.

Akşam bizi de “okuntu” ettiler düğüne vardık. Kocaman bir oda. Sofası da var. Ahali tıklım tıklım…Buyur ettiler “sini açtılar”.Ben babamın yanına pıstım…Amma velakin ahali oyun çıkardı. Çalgı olmasa da köy oyunu birden çıktı ortaya.

İlk defa gördüm oyunları.Oyunlardan sonra,minderin üzerinde oturan kocamış dede sohbeti aldı…Elleriyle sakalını düzenleyip, Muhammed Mustafa ya Selavat getirdikten sonra bir zaman “Hz. Ali ve Hayber Kalesi” hikayesini anlattı.Öyle bir anlattı ki ahalinin ve benim tüylerim diken diken oldu…

Hikayeyi yaşıyor gibi anlattı duygulandı coştu. SİNEMA filmi gibi…Bizim AMERİKA´daki yapay HOLYWOOD haltlar etmiş…

Sonra yan evde bir ağıt çıktı kadınlar arasından. Hemen kulak kabartılar haberci gitti geldi.Vakıa açığa çıktı ki şaşırdım. O köyde bir adam eskilerde dağa çıkmış, baş kaldırmış JANDARMA tarafından vurulmuş. Bacıları DESTAN söylemişler…O düğünde onun bacısı mı akrabası mı artık onun sülalesinden biri tutamamış kendini ağlamış kadınlarda hep birlikte ağlamışlar.

Yaşlı adam “emmideşimiz” di şahbazdı ruhu şad olsun. Efendimiz Muhammed Mustafa´ya komşu olsun”dedi.Kocaman “mum sekili odaya” hüzün inmişti arştan sanki.

Sonradan yaşlı ulu kişi, olayı anlattı. Bir civan delikanlı haksızlığa boyun eğmemiş, dağa çıkmış pusuya düşüp ölmüş. Bunu anlatınca pek çok insanın göz yaşları aktı…

Dışarı ben çıktığımda gördüm ki bir kadın da hala ağlıyor. GÜVEYİN anasıymış.Anama da benziyordu benim. Düğünde mutlu olacağına ağlıyor. Efendisi ölmüş düğünü görememiş ya ondan ağlarmış.

Şunu bildim şunu söylerim ki “Anadolu´nun bütün kadınları aynı ağlar. TÜRKÜ, ERMENİSİ, ÇERKEZİ,KÜRDÜ aynı ağlar. Ağıtlar aynıdır. Erkekler de aynı ağlar. Kadınlar gibi sesli ağlamazlar. Kocaman bir dağın  eteğin de akan gözeler gibi sessiz sessiz ağlarlar.”

(Dünya ANADOLU´yu keşfetse, insanlığın başlangıcının buralar olduğunu görür. Şuan AMERİKA´dayım ve bu yazıp anlattıklarımın buralarda olması mümkün değil. İnsanların yaşamlarında bu anlatılanlar yok.Ve ben AMERİKALILAR´a acıyorum. Çok güzellikten habersizler.Boş bir ömür geçiriyorlar. DÜNYA insanlığı arıyorsa ANADOLU´ya gelmeli. Burada bir parça ekmeği bölüşen insanlar var. Gözyaşını bölüşen insanlar var.)

***

Babam, kurban olduğum ağılı bitirmek üzereydi. Az iş kalmıştı. Ben de köyü dolaşırdım.Bana bakıp gülerlerdi…Bir akşam köyün epey bir insanı GÜÇÇAĞ´ın (küçükağa) eve geldiler. Oda tıklım tıklım oldu.Bir tanıdık da gelmişti o gece. Göl kenarında koyunlar ile rastladığımız İbrahim adında abi de gelmişti. O köyde akrabası mı varmış ne ise oda oradaydı.Babam ile merhabalaştı. Beni de tanıdı biraz konuştu.

Gece odada babam da konuştu.Sohbet çok güzeldi. Böyle sohbetler artık yapılmıyor.Televizyon yok tabiî ki odada bir hikaye başladı yine.Yaşlı bir adam eski yazıyı bilen biri “BAY BÖYREK (Bay Püre Bey)” adında bir destan söylemeye başladı.

Amca hem hikayeyi anlatıyor, hem de bazı yerlerinde hikayenin türküsünü söylüyordu.Çok içli titreyen bir sesi vardı. Ses kayıt cihazı olsa da kaydetse idim büyük bir hazine olurdu bence.Hatta SİNEMA FİLMİ olurdu.“BAY BÖYREK” adında bir masal insanını anlattı. Onun bindiği yılkı atını anlattı…

Odadaki herkes susmuş bir opera gibi bu adamı dinliyorlardı.Anamın biz çocukken anlattığı “SENEKERİM” hikayeleri gibi geldi bana…

DARENDE´den Gelen Atlılar

Günler köyde geçiyordu. Ben anam gili çok garispemiştim (özlemiştim).Gece köye 15 kadar atlı girdiler…10 kadarı bu köyden diğerleri yan köylerden…GÜÇÇAĞ´ın orda nefeslendiler. “Çalkama” içtiler.Babam sordu nerden geldiniz ağalar?Onlar da babama, EFENDİ SULTAN´ı Sivas´a yol eyledik.DARENDE ye gelmişti bizde gittik SİVAS´a yol eyledik…

Efendi Sultan dedikleri adamın adı geçince yüzleri gülüyordu.Babam BEDROS USTA´ya “Efendi Sultan kim ki baba, MÜSLÜMANLARIN ULU kişisi mi? dedim…Evet oğlum ancak sadece MÜSLÜMANLARIN değil, ERMENİLERİN, ÇERKESLERİN, RUMLARIN,KÜRTLERİN herkesin ULU KİŞİSİ. Ona herkes akıl danışır. Oda herkese inayet eyler, onun “kanatlı kapısı” herkese açık oğlum” dedi.

“ELİN NİYE KOYNUNDA KUZUM?”

GÜÇÇAĞ´ın evine gelen giden eksik olmazdı. Beni de severler ÇAĞ ÇOCUK oynar dururduk.Anamı bacılarımı “garispemiştim.”Bir kuşluk vakti elim koynumda dağlara bakıyordum. Kocamış yaşlı hafızam beni yanıltmıyorsa adı DUDU BACI elinde su ile oradan geçmekte idi.

Bana dedi ki “Elin niye koynunda kuzum, şeytanı sevindirme gadasını aldığım,çöz ellerini hayra alamet değil” dedi.

Bu söz bana çok dokundu ancak çocuktum ağlamayı çözememiştim…Aradan yıllar geçti bu laf aklıma gelince ağlamaya başlarım. HALA Amerika da bile içim darlanınca “ELLERİMİ KOYNUMA BAĞLARIM”..

Ben SİVASIMIZdan başka yerde görmedim elleri koynuna komayı.DUDU BACI bu lafı dedi o zaman anlayamadım büyüyünce anladım ve ağladım her aklıma gelince.

Bugün 80 yaşını devirdim. “Taş yastık bana ünlemekte” Üstüme gam çökünce farkına varmadan ellerim koynuma gider, DUDU BACI´nın lafı aklıma gelir ağlarım.

Kızım derki “BABA hala SİVAS´ta mısın” der ve ben yine ağlarım ağlarım ağlarım…

Babam ağılı bitirdi. GÜÇÇAĞ´ın karısı ve diğer kadınlar babama BEDROS AĞA derlerdi. Çok mutlu olurdum. Çünkü “AĞA” diye “variyeti” olana derlerdi. Biz fakirdik ama babama BEDROS AĞA demeleri çok hoşuma gider sevinirdim.

KÜÇÇAĞ´a TANRIM rahmet versin. İyi bir insan evladı idi. Bizim hakkımızı fazlaca verdi. Dedi ki ayrılırken “BEDROS USTA eline koluna sağlık, ALLAH seni çağına çocuğuna bağışlasın.” dedi…

Ayrıldık ordan,geldik SİVAS´a…

 ***

Şimdi mi TANRIM yol verdi AMERİKA´da çooooook zengin oldum. Ancak gözlerimi yumunca SİVAS´tayım.Televizyonda SİVAS adını duysam görsem heyecanlanıyorum, çocuklaşıyorum…Bu gurbet eldeki ERMENİ hemşeriniz, başını taş yastığa koyana kadar unutmayacak SİVASI…


YORUM YAP

Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.