

Berat Demirci’nin "Bir Zamanlar Anadolu'da" isimli köşe yazısı;
"Bir Zamanlar Anadolu'da"
Bir zamanlar zar zor ayağını yerden kesme imkânı bulmuş arkadaşlarınızdan, düğünde bayramda emanetliğine otomobil aldığınız günleri hatırlamak istemezsiniz. Yerli tarafınızla isyan ettiğiniz pek çok şey gibi lüks arabaları da israf görürdünüz. Fırsatlar ekonomisi sayesinde isyan perdeli kompleksleriniz birer birer açığa çıktı. Şimdi çoğunuz acayip havalı vesaite sahipsiniz. Hele bir de elinizin altında makam arabası varsa bas gaza gitsin; at devletten, arpa devletin. Bence tüm dünya ciddi bir istila altında ve siz, Mongollar Anadolu´yu işgal ettiğinde “otlamağa dalan beyler”e benziyorsunuz. Arkadaşlarınızı da unuttunuz, hattâ banal gelmeye başladılar. “Löküs hayat” ruhunuzu mu sizden ayırdı, ayaklarınızı mı yerden kesti? Cevabını tam olarak bilmeme imkân yoktur. "Hızlı, daha hızlı, en hızlı..." yeni hayat tarzınız mıdır?
Bir zamanlar erkek arkadaşıyla yan yana yürüyen beyazımtırak kadınlara hoş bakmazdınız. Şimdi bazılarınız onlardan en az birinin iltifatına mazhar oldunuz. İnceldiniz birdenbire parmağa yüzük, bele kemer oldunuz; dilini kıranlar bile çıkmıştır. Ama enteresandır, dindarlığı da daima hamayıl gibi taşıdınız; benzerlerinizle ittifaklar, hattâ fiyakalı isimlere sahip dernekler, cemiyetler kurdunuz. Tatmin oldunuz mu, nefsinizi kesti mi? Şu yakın tarihlerde hiç olmazsa bir ufak parçanız olsun, Mısır´da idam edilen gençler için gıyabi cenaze kılabilirdi meselâ; ücra bir mescitte de olabilirdi, bir dağ başında da… Duyulur görülürdü; çünkü her tarafımız medya, her tarafımız televizyon.
Bir zamanlar "düzenin adamı" dediğiniz adamlara ve makamlara ters ters bakardınız. Gün oldu o makamlar önünde, “bir gören olur” diye düşünmeden diz çöktünüz; gün oldu koltuklarına gömüldünüz. Makamı koruyacak tek şey adalet iken, zavallı birtakım insanları ve sivil uzantılarınızı halkın içine salarak reklam yapmayı tercih ettiniz. En netice "düzenin adamı" dediklerinizden daha düzenbaz oldunuz. Onlardan bazılarının vicdanlarında yer bulamadığı miktarda, düzenin imkanlarını yedi bağırsağınıza doldurdunuz. Yedi sülalenizi kollamak gözetmek asabiyesi ile modern çıkarcılığı ustaca sentezlediniz. Tabii üstün inanca sahip birileri olarak her şeyin en iyisine, en güzeline sahip olmak müktesep hakkınız. Hem hasetlik kötü bir haslettir, sizi sevmeyen ölsün. Bağırsaklarınızın uzunluğuna, yakınlarınızın adedine, iştahınıza, şehvetinize dur diyebileceğiniz bir sınır var mıdır?
Bir zamanlar kanaatkâr gözükürdünüz, cebinizi zorlayacak ikramlarda bulunduğunuz bile olmuştur. Şimdi hiç birinizin fakir bir komşusu, aşağı tabakadan(!) bir dostu kaldı mı bilmem? Yerleştiğiniz gettolarda/lojmanlarda servetin kendi aranızda devlet oluşunu içinize kolayca sindirdiniz. Yeni ve kurumlaşmış sosyete olarak ömrünüzü seramik çamuruna döndürdüğünüzü bile fark edemiyorsunuz. Uzak ve yakın geçmişte nice örneği olmasına rağmen, bu kendi mamulünüz olan çamura gömülebileceğinizi kestiremeyecek kadar kendinizden geçmişsiniz. Alamet-i farikanız olan alnınızdaki izin silindiğini ve karardığını fark edebilecek misiniz? Kendi aranızda günahlarınızı birbirinize açtığınız oluyor mu? Yahut tövbe etmeye değer bir günahınızın olmadığını mı düşünüyorsunuz?
Bir zamanlar er kişi damarınız tutar, zayıfların yanında yer alırdınız; şimdi duruma göre pozisyon belirler oldunuz. Kudretinizi tatbik edecek birini bulduğunuzda soğukkanlılıkla ve ekip halinde çullanmalarınız da kayıtlara geçti. Halıların altına süpürdüğünüz gübürün, sumen altı ettiğiniz yamuk işlerin farkına varanları hedef göstererek kendinizi sağlama alma numaralarınız kusurla değil, karakterle izah edilebilecek türden olabilir. Kumpas, hile, sahtecilik dahil denemediğiniz hiçbir teknik yoktur; bazen hangi milletin numunesi olduğunuzu sorasım geliyor. Mülkün emanet olduğunu, elinizden bir anda çıkabileceğini aklınıza getirdiğiniz oluyor mu?
Dünya; evet, istila altında ve bu yeni değil! Müstevliler, bazen gürültülüdür bazen sessize alırlar kendilerini. Ülkemizin ağır risk altında olduğu da doğrudur. Ancak bütün bunların, sizin yaşam tarzınızda ve davranışlarınızda en ufak bir değişmeye yol açmadığı hal ve gidişinizden hissediliyor. İçinizde "Şu dağın arkasında düşman var!" dediğinde doğru söylediğine insanların kanaat getirebileceği kaç ehl-i eman kaldı?
Bu sorular, belki nefs muhasebesinde kullanırsınız ve düzelme yoluna gidersiniz diye yönetilmiştir; cevaplamanız için değil! Yaptıklarımıza ve yapmadıklarımıza dair fiili cevaplar önümüze burada ve ötede er geç gelecektir; mühleti vardır. Mühlet, inceden ince bir zaman bilincidir ve her oluş ve bozuluşun muhtelif sebeplere istinat eden bir mühleti vardır. Tövbe, mühlet dolmadan kurtuluş yoludur; önce kusursuz olmadığını kabul etmekle başlar.
Berat Demirci / Bizim Sivas
Büyük Sivas Haber – Sivas Haberler

