

Çerkesler Kuzey Kafkasyanın otoktan halkıdır. Hazar denizi ile Karadeniz arasında Elburuz dağı eteklerinde yaşadılar, yüzde doksanı vatanlarından koparılsa da halen az da olsa vatanı temsil eden orada yaşamaya da devam eden vatanı koruyan kardeşlerimiz mevcut.
Kendilerine müteşekkiriz.
İbrahim Şahin Yazdı "21 Mayıs 1864 Çerkes Sürgünü"
Ruslara Kafkasya coğrafyasını işgal etmek için ikibin kilometre öteden gelerek Çerkesler ile (308 yıl) bu sürenin 101 yılı 1763-1864 kesintisiz olarak harb ettiler.
1856 yılında sürgün ve soykırım hazırlıkları hızlandı. Çerkeslerden boşalan yerlere ruslar ve kazaklar yerlestirilmeye başlandı.
(Bugün Çerkeslerden boşalan yerlere yerleşen Ruslar ve kazaklar da yerleşim yerlerini terk ederek Rusya'nın büyük şehirlerine gitmekteler.
Rusya da ise hala toprak büyütme telaşı devam ediyor dünyanın nerdeyse yarısına sahip iken, bu toprak büyütme telaşı geçmişte yapılan Çerkes soykırımını akıllara getirmekte yarın Rusya Ukranya da da durmayacak sistemleri öldürme üzerine kurulmuş öldürmeye devam edecekler).
1864 Mayıs ayında 20.000 atlıdan oluşan son Çerkes ordusu ile 100.000 kişilik Rus ordusu arasında son bir savaş yaşandı.
Çerkeslerin son savaşçı gurubu Saaşe de Soçi Kabaada diye bilinen (Bıdape Adıge dilinde быдап1э müstahkem mevki korunaklı yer gibi anlama gelmektedir) Rus dilinde.Krasnaya Polyana "Kızıl Çayır"da binlerce Çerkes top atışları, kılıç ve tüfeklerle sağ kimse kalmamak üzere katledildiler.
Rus İmparatorluğuna teslim olarak itaat etmeyen herkes tüm köyü ile beraber öldürüldü.
Rusya burada tam bir katliam yaptı.
21 Mayıs 1864
Çerkesler yenik düştü ve böylece 21 Mayıs 1864 resmi olarak Kafkasya'nın işgalinin tamamlandığı savaşın sona erdiği askeri geçit töreni ile kutlandı.
Rusya bu günü fetih günü olarak kabul eder Rus milliyetçileri bugünü kutlar.
Çerkesya'yı savunan savaşçıların yok edilmesi ile birlikte 308 yıldır teslim alınamayan Çerkesya teslim alınmış Rusya'nın emir ve istekleri yürürlüğe girmiş oldu.
Tarihi süreç içerisinde Çerkesler Rusya'nın güneye ve sıcak denizlere inmesine uzunca yıllar engel oldular. (Milyonlarca Çerkesi katledip inemedigi sıcak denizlere 2015 yılında Suriye'de Esad'ın daveti üzerine inmeye mukdedir oldu).
Ruslar Çerkesleri yok edip sürgüne gönderene kadar da Osmanlıya kuzey taraftan savaş açamadı.
Çerkesler ne zaman katliama uğrayıp sürgüne tabi tutuldular o zaman Ruslar Erzurum'a kadar geldiler.
Sivas'dan top sesleri duyulmaya başladı.
Yüz yıllar boyunca süren Çerkes Rus savaş da Çerkesler açısından çok acılar yaşandı.
Ruslar çok acımasız bir halk olarak Çerkeslerin karşısına çıktı, Çerkes yurdunu işgale başladı, işi soykırıma kadar götürerek Çerkes halkının geleceğini tamamen sildiler.
Çok şiddetli savaşlar yaşandı, yüzbinlerce insan canlarını ortaya koyarak yaşadıkları eşsiz vatanlarını korumaya çalıştı, şehit oldu.
Savaş bittiğinde yüzlerce köy haritadan silinmiş oluk, oluk kan akmıştı.
Ruslar yenmenin üstünlüğü ile birlikte Çerkeslere karşı baskı, ezme, yıldırma politikalarını artırdılar. Çerkesleri topraklarından Rusya'nın içlerine Rus steplerine sürme düşünceleri daha da gün yüzüne çıkmaya başladı.
Savaş ve sürgünün yaşandığı dönem de tanıkların anlatımları yürekleri yakmaktadır.
91 yaşında bir ihtiyar; Gürcü tarihçi Simon Canaşia'nın şöyle anlatır.
Deniz kenarında atılmış insan kemikleri vardı. Kargalar erkek sakallarından ve kadın saçlarından yuvalarını kurarlardı. Deniz yedi yıl boyunca karpuz gibi insan kafataslarını atıyordu. Benim orada gördüklerimi düşmanımın bile görmesini istemem.
Rus araştırmacı Adolf Petroviç Berzhe, şunları kaydetmiştir
"Novorossiisk limanında gördüklerimi asla unutmayacağım, on yedi bin Çerkes kıyıda toplanmış. Onların bu durumunu görenler Hristiyan da olsa, Müslüman da olsa, dinsiz de olsa dayanamaz, çökerdi. Kışın soğuğunda, karda evsiz, yiyeceksiz ve doğru dürüst giyecek giysisi olmayan bu insanlar tifo, tifüs ve çiçek hastalığının pençesindeydiler. Sadece görmek bile insanın kalbini acıtıyordu, zayıf bir kadın cesedi çöplüğe iki bebeğiyle beraber atılmış, birisi hayat mücadelesi içinde, diğeri annesinin göğsünde besin arıyordu.
Böyle sahneler hiç de nadir değildi." Rus tarihinin yüz karası olan bu acılı sayfa Çerkes tarihi açısından büyük zararlara yol açtı.
Rus memuru Ivan Drozdov, şunları kaydetmiştir
"Yolda çok acı bir görüntüyle karşılaştık, kadın, çocuk ve yaşlıların cesetleri, parçalara ayrılmış, yarısı köpekler tarafından yenmiş, sürgün yollarindakiler açlık ve hastalıkla boğuşuyor, bacaklarının feri bitmiş hareket ettirecek güçleri kalmamış yere devriliyorlar aç kalan köpekler bu insanları canlı, canlı yiyorlardı.
Türk gemiciler en ufak hastalık belirtisi gösterenleri anında suya fırlatıyor. Dalgalar ise cesetleri Anadolu kıyılarına kadar sürüklüyor. Sürgüne gönderilenlerin sadece yarısı canlı olarak karaya çıkabildi."
Ünlü Rus edebiyatçı Lev Tolstoy şunları aktarmıştır.
"Köylere gece karanlığında dalmak adet haline gelmişti. Gecenin kara örtüsü altında Rus askerlerinin ikişer üçer evlere dalmasını izleyen dehşet sahneleri öylesine korkunçtu ki, hiçbir rapor görevlisi olanları aktarmaya cesaret edemezdi."
Rus askerlerinin, hamile kadınların karnını yararak içindeki bebeği çıkarmak gibi çeşitli pek çok yöntemleri kendini eğlendirmek için kullandığı kayıtlarda vardır.
Rus ordusunun işlediği katliamlar
Çar II. Aleksandr tarafından verilen emir Çerkesleri katletmek yerine sınır dışı etmek olsa da, Rus komutanlar Çerkes nüfusunun büyük bir bölümünü katletme fikrine açıktı ve General Fadeyev Rus komutanlığının "Çerkeslerin yarısını yok etme kararı aldığını" yazdı.
Rusların Kabardey bölgesini işgali sırasında Çerkesleri düşük ırk olarak gördüğünü söyleyen baş komutan Grigori Zass, Çerkes köylerini yakıp yıkarak halkı katletmek, kasıtlı olarak salgın hastalık çıkarmak, barış için geldiğini söyleyerek içeri girince herkesi öldürmek gibi pek çok yöntemle Çerkeslere uyguladığı etnik temizlikle bölgedeki Çerkes nüfusunun yaklaşık %80'ini yok etti.
Buna ek olarak Zass'ın Çerkes cesetlerini parçalayarak süs olarak sakladığı ve denek olarak kullanılması için yurtdışına gönderdiği kaydedilmiştir.
Ivan Drozdov'un bildirdiğine göre, Nisan 1862'de bir grup Rus askeri, cephanesi bittiği için barışçıl yolla teslim olan yüzlerce Çerkesi katletti. Çoğunlukla Rus ordusu, Çerkeslerin ikamet ettiği bölgeleri ayrım gözetmeksizin yok etmeyi tercih etti.
Eylül 1862'de General Yevdokimov, bir Çerkes köyüne saldırır saldırı sonra köydeki yaşlı, kadın ve çocukların kurtularak ormana gizlendikleri haberi ulaşır, bunun üzerine askerlerine o ormanı kuşatmalarını ve gördükleri tüm canlıları vurmalarını emretti, bu sürenin ardından ormanı ateşe verdi.
Acımasızlığı ile bilinen katil Grigory Zass ve nice Rus generali, Çerkeslerin katlini meşru görür ve bilimsel deneylerde kullanımının serbest olması gerektiğini savunur.
Kazığa geçirdiğim, parçaladığım ve kopardığım Çerkes kafalarını kaynatıyor ve temizliyorum, sonra da Berlin’de anatomiyle ilgili çeşitli işyerlerine ve öğretim görevlisi dostlarıma gönderiyorum. Hayvanların bilim adına kullanılmasında hiç sakınca yoktur. »
(Grigori Zass, Rus general)
General Zass, karargâhının yakınında, özel olarak yapılmış küçük bir tepenin üzerine, mızraklara geçirilmiş, sakalları rüzgarda uçuşan Çerkes kafaları dizmişti. Bu iğrenç tabloyu seyretmek üzüntü vericiydi. Bir gün Zass, davetlisi bir hanımın ricası üzerine düşman kafalarını kaldırmayı kabul etti. Biz de o sırada misafiriydik.
Generalin çalışma odasına girdiğimizde dayanılmaz, iğrenç bir kokuyla sarsıldım. Zass büyük keyifle gülerek, yatağın altında Çerkes kafalarının konduğu sandıkların bulunduğunu söyleyerek şaşkınlığımızı giderdi ve camlaşmış gözleriyle korkunç şekilde bize bakan birkaç kafanın bulunduğu kocaman bir sandığı çekip çıkardı. (Dekabrist Lorer)
1863 sonbaharından itibaren başlatılan operasyonla, Çerkes köyleri ve erzakları yakılacak, ve bu süreç General Yevdokimov bölgedeki tüm yerlilerin öldüğüne ikna olana kadar tekrarlanacaktı.
Çarın komutanları bu meyanda bildiriler yayınlayarak Çerkeslerden bir ay içerisinde topraklarını terk etmeleri isteniyor terk etmeyenler esir muamelesi görecektir diye ilan ediliyordu.
Bu ahval içerisinde zamanın büyük devletleri de bu işin içerisine müdahil oldular.
Osmanlı Müslüman aynı zamanda yıllarca ileri karakol görevi üstlenen kuzey uçtan kendini koruyan Çerkesleri ülkesine kabul etti bu aynı zamanda Osmanlı için yeni insan ve yeni askeri güce sahip olmak demekti.
İngilizler ise aradadır kimden ne kopardılar ne yaptılar onları da bir gün yazarlar.
Yüzyıllar boyu devam eden Çerkes Rus savaşın da Gavur zevej (Gavur savaşı) Rusya iki milyon askerini kayıp etti. (İki milyon asker daha kayıp edecek güce sahipti) Yüzyıllar boyu kendileri ile savaşan Çerkesler den (düşmandan) kurtulyor olmak Ruslar için büyük mutluluk olmuştu.
Osmanlı Çerkeslerin kendi ülkesine gelmesi hususun da gerekli hazırlıkları yaptı.
Ruslar da Çerkesleri bir şekilde vatanlarindan koparıp dağıtma yok etmek istediklerinden iş hızlandı. Hattı zatın da Rusların Kafkasya'yı ezme ve yok etme düşüncesi çok eskilere dayanmaktadır.
Çerkeslerin Osmanlı ya ilk geliş süreçleri 1774 Osmanlı ve Rusya arasında imzalanan Küçük Kaynarca antlaşması ile az da olsa Çerkes göçü yaşandı.
Bu dönem de tabi Osmanlı Rusya karşısında yenilgiye uğradı Karadeniz'i kayıp etti.
Kırımın bağımsız olmasıni isteyen Rusya bu talebini Osmanlıya kabul ettirdi.
Rusya'nın eli bu zaman dahilinde çok güçlendi.
Bu güç ile birlikte bu kez tüm gücünü Kafkasya’yı ele geçirmek için bölge üzerindeki baskılarını artırarak Çerkesleri yok etmek için akla hayale gelmeyecek sistematik baskılar kurdu.
Çerkesler de Rusya’ya karşı koyabilmek için ellerinden gelen tüm gayreti sarf ettiler.
Osmanlı Devletin den yardım istedi.
Osmanlı Devleti Kırımı ve Karadeniz de ki hakimiyeti kayıp etmiş olsada bölgedeki hakimiyeti tümden kaybetmek istemediğinden Çerkeslerle doğrudan ilişki kurma yoluna gitti. Ferah Ali Paşa ve din adamlarını bölgeye gönderdi. Kafkasya’nın İslamla daha çok tanışmasını sağlamak bölge üzerinde nüfuzunu tesis etmek için çalışmaya başladı.
1829 yılına gelindiğinde Edirne Antlaşması ile Çerkesya ülkesinin Osmanlı ve Avrupa tarafından Rusya’ya bırakılması (kendilerinin olmayan bir ülkeyi Rusya'ya bırakmak) Rusya'nın elinin daha da güçlendirir.
Rusya'ya bırakılan Çerkesya için Karl Marx şu sözleri söylemiştir. Osmanlı kendisine ait olmayanı nasıl Rusya’ya verebilir ki? Ey dünya, ey insanlık! Özgürlüğün anlamını Kafkas dağlılarından öğrenin. Özgür yaşamak isteyenlerin neler başarabileceğini görün. Uluslar onlardan ders alsın!
Bunun üzerine Rusya Kafkasya'ya yine çok acımasızca saldırır katliamlar yapar bu katliamların şiddetinden küçük çaplı da olsa Anadolu'ya Çerkes göç hareketleri görülüyor.
1856 yılında Kırım Savaşı neticesinde sürgün başlamıştır
1864 yılına gelindiğinde ise sürgün va katliamın şiddeti arttırır.
Kitleler halinde sürgüne tabi tutulurlar.
Osmanlı topraklarına Çerkesler akın, akın gelirler.
Kara ve deniz yoluyla gelen muhacirler Anadolu'ya ve Balkanlara yerleştirilirler.
93 Harbi olarak bilinen 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşından sonra Balkanlara yerleştirilen Çerkesler Rusya'nın isteği üzerine ikinci bir göç dalgası yaşarlar orada yaşayan diğer Müslüman halklarla birlikte tekrar Anadolu’ya göç ettirilirler.
Genel ekseriyeti ikinci göçle birlikte Suriye ve Ürdün’e yerleştirilirler. Çerkesler yaşadıkları ülkelerde yer yurt düzen kurarlar uyum sağlamaya çalışırlar.
1914 yılına gelindiğinde Osmanlı tebasinda yaşayan Çerkesler Osmanlı'nın bağımsızlığı ve kurtuluşu için bir adım geri durmayarak ilan edilen seferberliğe etkin olarak katılırlar.
Unutulmayan acılar yaşanır
Asırlar boyu süren Rus, Çerkes savaşı" Gavur Savaş" diye de bilinen bu savaş da yüzbinlerce insan şehit olmuş kalanlar da çok acı ve yıkımlar yaşayarak sürgüne tabi tutulmuş, sürgün yolların da yiten yüzbinlerce insandan sağ kalanlar Anadolu ya yerleşerek hayat bulmaya çalışır.
"Nasibin yoksa devede de olsan köpek ısırır." (Çerkes Atasözü)
Anadolu'ya geliş ile birlikte yüzlerce yıllık savaşın ve sürgünün acılarını sarma yeni yaşamsal alanlarının bulunması ile geçer.
İyi olacak dedikleri yıllarda
Acıdır ki ! Osmanlı ülkesine yedi düvelden saldırı yapılmış bağımsızlık ve özgürlük mücadelesi verilmeye başlanmış.
Ülkenin her tarafı düşman tarafından sarılmış bu duruma kayıtsız, sessiz kalınamazdı.
Canlarını, mallarını tüm imkanlarını seferber eden Çerkesler de savaşa katılım sağlarlar..
Mıkouedij Tokuş
Gavur savaşında kardeşlerini ve bir çok yakınını kayıp ederek yaşlı babası, annesi, kız kardeşleri, çocukları Hamid ve İsmail ile birlikte sürgün yollarına çıkarak Anadolu'ya gelmişler.
Bu sıkıntılı sürece dayanamayan yollar da yiten hele de amansız sıtma hastalığına tutulan yakınlarını da yitirerek ulaşabilmişler.
Mikodij ailesi Sivas Yıldızeli Demirözü köyüne ulaştıkların da bir nefes aldılar.
Sevindiler
Savaş da yitirdikleri kadar sürgün yollarında sevdiklerini yitirdiklerinden dolayı bunun hüznünü hep yaşadılar.
Hayat devam eder
Nesil devam etmeli.
Çerkesler az kaldılar çogalmaları gerekiyor öyle de yaptılar hayat devam etti.
Ev yaptılar (Horasan ile o gün Ermeni ustalara yaptırdıkları konaklarının bir kısmı hala ayakta)
Hamit ve İsmail büyüdü evlendiler.
Çocukları oldu.
Hamit'in dört oğlu dört kızı
İsmail'in ise bir oğlu oldu.
Çok mutlu hayatları olmasa da, hayat mücadelesi devam eder.
Hamit çocuklarına gösteremediği sevgiyi torunlara göstermek ister, onları kucaklamak, koklamak arzusu taşır.
Kızları: Medine, Dışehan, Damiye Hacet, evlendiler.
Oğulları: Kaneyn, Meshud, Zerkuş, Hatokşoko, henüz bekarlar
Hamid'in yüreği fazla yük kaldıramayacak durumdadır.
1914 yılında Birinci Cihan harbi başlar.
Ülkede seferberlik ilan edilir.
Eli silah tutan herkesin savaşa katılması zorunlu olur.
Hamid'in dört oğlunun da eli silah tutuyor.
Hamit;
Bu da burada yaşayacağımız mukadderatdır.
Yüzlerce yıldır hayatları savaşla geçmiş savaştan başka hikaye dinlememiş olan bu insanlar savaşdan kaçamazdı.
Habze diye bildikleri kültürlerine ters gelirdi.
Geri durmak yakışmaz.
Onursuzluk sayılır.
Baba dahil kardeşlerden itiraz eden olmaz.
Ülkenin bağımsızlığı için gözlerini kırpmadan ölümden kaçmadan seve, seve savaşırız nasipte dönmek varsa da döneriz diyerek amca oğulları olan Hüseyin ile birlikte harp meydanında yerlerini alırlar.
Hamid Аллахьым къытхуиухаращ хъунур
ALLAH'ın dediğidir olacak olan nasibimize ne yazıldıysa o olur diyordu.
Bir evden beş kişi askere alınyor.
İtiraz etmeden, bir evden beş kişi gitmez bile demeden gidiyorlardı.
Hamit ve hanımı evleri boşalmış, yalnız kalmıştı hayvanlarına bakacak, tarla, ekin ekecek kimseleri kalmamıştı.
Hamit'in yüreği bu acılar ve dünya'nın acımasız çarkına fazla dayanamaz hayata gözlerini yumar Hanımı ise yalnız başına kalır.
Bu arada iki numaralı kızları
Dışehan'nın eşi de savaşa gitmiş o da bir çocuğu ile kalmış.
Yakınları annesine bakması için Dışehanı getirirler.
Bir taraftan eşi diğer taraftan beş kardeşi harbe gitmiş olan Dışehan baba evine gelerek annesine bakmaya başlar.
Yıllar yılları kovalar.
Savaş biter.
Dışehan'ın eşi ve kardeşlerinden hiçbiri cepheden dönemez.
Dokuz yıl sonra amaca çocuğu olan Hüseyin cepheden döner.
Hüseyin döndüğünde o kalabalık aileden kimse kalmamış.
Kader ve mukaderat yapacak bir şey yoktur.
Mıkuedij ailesi dokuz yıl sonra savaşdan dönen Hüseyin'in neslinden devam ediyor.
Hüseyin'in iki oğlu olur.
Şu an torunları yaşıyorlar.
Hamid'in arzuladığı dedelik duygusunu Mıkoudijler hiç göremez toruna hasret ölürler.
Kızları Dışehan Üyükyayla köyü (Aleskirey) Jurt ailesine gelin gitmişti onun da eşinin harbe alınması üzerine bir çocuğu ile baba evine gelmiş hasta annesine bakmış.
Eşi de harbiden dönmedi Dışehan da tekrar eşinin köyü Aleskırey köyüne gitmedi.
Bir oğlu Ömer'i baba evinde büyüttü. Anedekue (anne ile gelen)
Evlilik çağı geldiğinde Ömeri evlendirdi.
Ömer'in bir kızı bir oğlu oldu.
Ömer'in de ömrü kısa olur genç yaşta vefat eder.
Bu kez de Ömer'in çocukların büyütülmesi Dışehan'a kalır.
Demirözü köyüne Anedekoe (anne ile birlikte) olarak gelen Ömer'in soyu Jurt ailesi olarak devam ettirmektedir.
Gavur savaşında, Çanakkale'de, Kars da, Sarıkamış da, Doğuda, Batıda, Güneyde, Kuzeyde şehit olan atalarımızı rahmetle anıyorum.
Mekanları Cennet olsun.
Büyük Sivas Haber
Büyük Sivas Haber – Sivas Haberler





