DOLAR 32,3721 % 0.16
EURO 34,9730 % -0.29
STERLIN 40,9611 % 0.18
FRANG 35,9012 % 0.12
ALTIN 2.325,53 % 0,22
BITCOIN 2.283.509 0.014

Köşe Yazarımız Emre Poyraz Yazdı “Bir Zamanlar Anadolu’da Eğitim”

Yayınlanma Tarihi : Google News
Köşe Yazarımız Emre Poyraz Yazdı “Bir Zamanlar Anadolu’da Eğitim”

İyisiyle kötüsüyle her zamankinden çok daha farklı bir eğitim-öğretim yılını geride bıraktık. Okulların tatil olmasıyla birlikte uzun süredir kaleme almak istediğim ama yazmaya fırsat bulamadığım bir yazıyla tekrardan karşınızdayım. Köşe yazım mesleğim olan eğitim üzerine…

Köşe Yazarımız Emre Poyraz Yazdı “Bir Zamanlar Anadolu’da Eğitim”

Toplumumuzda her zaman tartışmaya değer bulan bir konu, eğitim sistemi. Ne yaparsak eğitim daha verimli bir hale gelir, öğretmenlik mesleği eski itibarını nasıl kazanır, Avrupai ithal yöntemler doğru tercih midir, yoksa yerli eğitim sistemine mi geçmek gerekir? Teknolojiyle bir önceki nesilden çok daha kopuk olan Z kuşağı eğitim ortamına nasıl adapte edilir, bu ve benzeri konular özellikle pandeminin olumsuz etkileriyle birlikte toplumumuzda en sık tartışılan meselelerden biri olmaya başladı.

Sözün burasında biraz geçmişe doğru gitmek istiyorum. Bir zamanlar ülkemizde başarıyla uygulanmış ve UNESCO tarafından örnek eğitim sistemi unvanını almaya hak kazanmış olan Köy Enstitüleri dönemine…

1923 yılı… Kurtuluş Savaşı sonrası yorgun düşmüş bir halk… Nüfusun büyük çoğunluğu okuma yazma bilmiyor. Halkın yüzde 80’i köylerde yaşıyor. 40 bin köy var, 37 bininde okul yok. Postane ve dükkân yok. Traktör sayısı sıfır, biçerdöver yok. Ayçiçeği ve şeker üretimi yok, ekmeklik un ve pirinç ithal. Memleketin tamamında sadece 5 bin metrekarelik alan sulanabiliyor. 16 milyon nüfusun yaklaşık 1 milyonu frengi, 2 milyon kişi sıtma, 3 milyon kişi trahom hastalığına tutulmuş durumda. Verem, tifo ve tifüs kol geziyor. Bebek ölüm oranı yüzde 40’ın üzerinde. Ortalama ömür 40, diş hekimi hiç yok, ülkede sadece 4 hemşire var. İbrahim Müteferrika’dan (Matbaayı Osmanlı’ya getiren kişi) itibaren sadece 417 kitap basılmış.  Gazete sadece İstanbul ve İzmir’de var. Erkeklerin sadece yüzde 7’si, kadınların ise sadece binde 4’ü okuma yazma biliyor. Okuryazar erkeklerin büyük çoğunluğu subaylardan oluşuyor. Eğitim imtiyazlı bir kesimin elinde. Şehirde yetişen öğretmenler köyde görev yapmak istemiyor. Köylerde toprak ağaları yetişen çocukların neredeyse tamamını emrinde kullanıyor. Her dört çocuktan üçü okula gitmiyor. Toplam 4894 ilkokul, sadece 72 ortaokul, 23 adet lise var. Türkiye’nin bütün liselerinde toplamda sadece 230 kız öğrenci kayıtlı. Öğretmenlerin dörtte üçünün öğretmenlik meslek eğitimi yok. Koskoca memlekette tek bir üniversite var.

Cumhuriyetin ilk Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk, Cumhuriyetin ilk günü olan 30 Ekim 1923 tarihinde İsmet İnönü’ye bir mektup yazar: “Kaderin bizim kuşağımıza yüklediği bir sorumluluk var. Özgür bir toplum oluşturmak, çağdaşlaşmak, bu ideali gerçekleştirmek zorundayız. Bu görevin ağırlığını ve onurunu seninle paylaşmak istedim. Allah yardımcımız olsun.”

Böyle bir dönemde Atatürk, kendi ayakları üzerinde durabilecek, kimseye köle olmayan bağımsız bireyler yetiştirmeyi hayal ediyordu. O, “Köylü milletin efendisidir.” sözüne gerçekten inanmıştı. 1935 yılında köylerin kalkınması için meclis görüşmeleri sürüyordu. Yeterli öğretmen yoktu. Bir çözüm öne sürüldü. Askerlerin eğitiminden sorumlu olan çavuşlardan yardım alınacaktı. Askerliğini yeni yapmış 85 kişi çağırıldı ve Eskişehir’de eğitime alındı. Verilen eğitimin ardından köylerine geri dönecek ve artık bu ülkenin eğitim ordusu olacaklardı. Atatürk’ün vefatından sonra bu hayali kendini eğitime adamış bir milli eğitim bakanı olan Hasan Ali Yücel ve İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç devam ettirecekti. Beş yıl yetiştirilen öğretmenler çok yönlü,  zamanın ve coğrafyanın ihtiyaçlarına göre eğitilecek, bir anlamda yerel önder aydınlar yetiştirilecekti. Köylerin sorumluğu o köyden yetişmiş, toprağını yurdunu bilen aydın köylülere emanet edilecekti. Okulların adını “Enstitü” koydular. Çünkü çocuklar burada hayatı öğrenecekti. Üretim içinde eğitim, eğitimin içinde üretim felsefesiyle yetişecekti genç nesiller… Öğrenciler her sabah erkenden kalkıp güne sabah sporu niyetine halk oyunlarıyla başladılar. Harmandalı, Zeybek havası oynadılar. Kendi pişirdikleri taş fırın ekmekleriyle kahvaltı yaptıktan sonra bir araya gelip İstiklal Marşı’nı söylediler. İlk ders okumaydı. Hasan Ali Yücel dünya klasiklerini Türkçe’ye tercüme ettirmişti. Her öğrenci bir yıl içerisinde 25 klasik okumak zorundaydı. Eğitim ezber üzerine değildi. Dersler tartışma ortamı içerisinde gezi, gözlem ve deney yoluyla öğreniliyordu. Matematik dersinde kendi elleriyle yaptıkları köy binalarının açılarını, uzunluklarını ölçüp matematiği gerçek hayata geçirirlerdi. Marangozluk dersinde çatı, pencere yapımında ustalaşırlardı.  Tarım dersinde tarlalara Ziraat Marşı eşliğinde gidip modern tarım tekniklerini öğrenirlerdi. Burada ektikleri tarlaların mahsulü kendi sofralarına yiyecek olarak dönüyordu.  Ud, bağlama, kaval gibi enstrümanlarla keman, gitar, piyano gibi batı enstrümanları birlikte öğretilirdi. Büyük halk ozanı Âşık Veysel o dönem enstitüleri gezmiş, çocuklara bağlama dersi vermişti.  Köyleri gezip ihtiyaçları not eden İsmail Hakkı Tonguç’un elbisesinin ne kadar eskidiğini gören öğrenciler aldıkları terzilik eğitimiyle ona yeni bir takım elbise diktiler. Hayatı yaparak, yaşayarak öğrendiler.Bağcılık, arıcılık, ziraatçılık, sağlıkçılık, duvarcılık, balıkçılık, marangozluk, terzilik, sanat… Artık Anadolu’nun ücra köşelerinde mandolin, keman, piyanoyla Mozart’ın, Beethoven’in çalan; Âşık Veysel’den ders alan, Shakespeare’den oyunlar besteleyen, her yıl 25 dünya klasiği okuyan çocuklarımız vardı.

Köy ağalarının hor gördüğü o köy çocukları büyümüştü. Bilgiden, uygarlıktan habersiz, ışıksız bırakılan köy çocukları şimdi bayrağı ele almış, Türkiye’nin her tarafına yayılıp öğrendiklerini tüm köy çocuklarına öğretmek üzere yola çıkmışlardı. Kendi ışıklarını yakmakla kalmayıp karanlık gördükleri her yere ışık saçacaktı bu çocuklar.

Böylesine şahlanan, eğitimi köyden başlatıp kente taşıyacak olan ülkenin yüz akı olan Köy Enstitüleri köy ağalarının baskılarıyla ve karalamalarla siyasetin kurbanı oldu ve verilen onca emek yok oldu. Köy Enstitüleri benzeri bir eğitim modeli bir daha hiç uygulanmadı…

Büyük Sivas Haber


YORUM YAP

Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.